24 Şubat 2010 Çarşamba

Öhhhö!

Diyorum ki, elimizi sallasak git gide daha çok sırlar alemine karışmış bir müride çarpar olduk adeta..Kiminle tanışsam, Şeyh falanın manevi oğlu, Şeyh filanın şu şehir sorumlusu, bilmem ne tarikatının yedinci kolunun düdüğü, o tarikatın zırt deliği çıkıyor diyorum..Çok prim yapmış bu iş, o kadar ki dördüncü bir cins türemiş diyorum. Anladın mı cankuş şimdi?.

Hepsi de ayrı ayrı “çok evliya havalı” abiler bunlar, sana da denk gelirse şaşırma, evliyalar deli deli bakarmış, baktığı yeri delermiş ya, öyle bakacam diye çok çalışmış aynada belli ki..Kendince çok derin bakıyor yani, ona göre öyle bakmak derin bakmak, ” 7 sülalen gelse içini okurum ama dalağını da alırım” gibi bakışlar sallıyor sağa sola, ima da etmiyor değil arada hani, aman allah, bir isabet alsan yandın yani,.Bak bir dene öyle psikopat gibi bakmayı, ben denedim acayip oluyorsun efbiay acanı gibi, yalnız biraz yerli malı tabi, gazete kol altında da ucundan telsiz çıkmış gibi..Ha bi dakka, okuyormuş ya şimdi bu, benim gibi biriysen, “aaa, hadi ya, madem öyle oku beni” diye olta sallıyorsun bi gayret, işte o an tek kaş kalkıyor ağır ağır, “şimdi şu saat cinler indi, olmaz” diyor “bak nasıl da ürperdim”... Bakıyorsun bakıyorsun lakin göremiyorsun ama o diyorsa vardır bir hikmeti tabi. Ya da ne okunmaz benmişim ki, “yok şimdi ezan okundu” diyor, en olmadı “olmaz birazdan ezan okunacak” diyor, okuyamıyor o yüzden, çok enteresan, sarsılıyorsun bu bilgelik karşısında..Olsun, o an okuyamıyor belki seni ama gözler çakmak çakmak görünsün diye, yemin ederim az göz kırparak elde ettiği sulanmış gözlerle bakışlar fırlatmaya devam ediyor, delici delici... Bir de var ya cümleleri hep yarım yarım bu abilerin: ”Sen bilmezsin emmmeeee, biz neler biliriz de sırrı vermeyiz, anlatmayız” gibisinden, çooook gisemli.. Sanırsın önlerinde Kızıldeniz karpuz gibi yarılmış.. Öyle bir duruş, öyle bir oturuş, öyle bir edaları var yani..

Üstelik çok da yardımsever abiler bunlar.. Bir başlıyorlar şeyhlerinin hikmetlerinden, anlata anlata bitiremiyorlar ağızlarından ishal olmuş gibi, sonra da gide gide “Ne iş olsa çözeriz”e bağlıyorlar meseleyi.. Tabi. Mesela Ankara’da var ya filan filan büyükbaş, sözünden çıkmazmış hiç şeyhinin..Hem şeyhi, bilmemne tarikatının şeyhiyle de çok gönül dostu imiş.Bu iki tarikat çok tutarmış, hatta fazlaca tutarmış birbirini..Öbür şeyh de başka bir büyükbaşı almasın mı maiyetine, iyi mi?..Maiyete alınmış büyükbaş beriki büyükbaşı, o öbür büyükbaşı, öbürü de yandaş büyükbaşı bağlamış da şeyhe kul köle olmuşlar baş baş..O şeyh de bu şeyhin cankası, canka şeyh de diğerinin öğrencisi..Böyle böyle uzuyor işte salkım saçak..İzotoplarından bile birbirlerine bağlanıyor bunlar, köküne inecem desen ömrün yetmez..Özetlen, varsa bir işin, garanti çözülmüştür bilesin..Yalnız tabi, bunun da bir takım masrafları olacak haliylen, gitmeler, gelmeler olacaktır ona göre, işin için..

"Allah allah" diyorsun, o rüzgarla bir koşu internetten bakıyorsun bin bir tür şeyhlerden en azından bir şeyhin sitesine. (o kadar da çoklar ki anacım yetişmek mümkün değil, öyle gürül gürül, kıvıl kıvıl, oylum oylum, büklüm büklüm) şaşalıyorsun kalıyorsun....Bak bir enteresanlık daha şimdi, şeyh denen o insan evladı sen kalk gece arşa çık, 70 bin peygamber varmış orada git yanlarına otur..Bir bak sağına, kim otursun yanına?..Kim?..Ben değilim herhalde, onu da sen bil..

Sonra, bir de bu çeşit abilerden olan abiyi de kurcalıyorsun sağdan soldan, sormasan olmaz..Meğer kim çıksın? Kim çıksın? Tarikattan şeyhe yakın ecik abinin yeğeninin karısının amcaoğluyla aynı mahallede oturmuyormuymuş abimiz?.. Ankara’daki büyükbaşlardan birinin makam şoförünün karşı komşusunu bizzat tanımasın mı üstelik?..
Eeee, artık ihaleyi aldın bil ablacım..

Nefesi kuvvetli selamlarrrrrrs,
Kirpikli Hücre

"Öttürmeyi Sevenler"i Öttürmeyi Sevenler…

Mevsimine uygun merhabalar fm.

Neymiiiiiş, Öttürmeyi Sevenlermiş.. Peki ..Şehrin iç dış bağırsaklarında, bu krizde nasıl oluyorsa, her sokak, ara sokak ve caddede mevzilenmiş, varlıkları ile de adeta kafamızın içine yuvalanmış mikroplarrrr biçiminde boy boy, soy soy yaşamaktadırlar bunlar, tarihçeleri eskiye dayanır ama niyeyse son 7 senede her tür antibiyotiği atlatacak kadar güçlenip bir acayip çoğaldılarrrr..

Genelde ciyak kırmızı ferrari, bilimum renkteki maserati, yuh yani bazenden de fazla bir zaman lamborgini, (hatta hatta ohhha bugatti) ve de en kolum gibi egzoslusundan çeşitli boy ve işlevlerdeki motorlarla gezinerek ve özellikle de öttürerek beslenirler..Bu canafarların karakter özellikleri arasında; saat, gün, gece, semt, yol ayrımı yapmadan gazı kökleyerek beynimize beynimize ve üstümüze öttürmek, ulan millet sokakta açken bunlara binmekten hiç utanmamak, restoranların barların önündeki görevli çocuklara anahtarı "kimdir, nedir, nasıl araba kullanır, çarpar mı, çizer mi?" diye bir an bile yüreği hırklamadan hatta adeta "boşveer çarparsa alırız abi bi daha, nasılsa para bok" esanslı atmak, sayılabilir...Bir de bunlar her geçişlerinde üzerimizde, “yazık yav belki prostatlıdır” ya da bence mutlaka “ereksiyon sorunlu” oldukları etkisi bırakırlar ki, “artık başına vurmuş, garibim almış ele düşmüş yola” biçiminde de yorumlanması mümkündür. “Bu kadar zar zar dışavurum normal midir yani?” diye sorulsa bir doktora, "adeta bir renk, ses ve para cehennemi” şeklinde gezinmek aslında eksikli olmanın bir ifadesi “ gibi bir cevap da alınabilir zannımca..
Ve evet elbet bunları da öttürmenin çeşitli yolları vardır; mesela benim gibi yola bakan bir pencereniz varsa, sotaya yatıp tam alttan geçerken yumurtayı patlatmak..Kireç dolu torba? Şöyle kaportanın ortasına..Hmm?.. Hem, şartlar gereği öttüremeden durdukları ve öttüremediklerinden şiddetli bir güç kaybına uğradıkları, adeta felç olmuş gibi kaldıkları anlar da olabiliyor bu padişahın sol topçuklarının, işte o an öttürülebilir oluyor bunlar.. İstanbul'un maalesef en popüler şeysi trafikte aynı bizler gibi sap sap durdukları sırada onca parayı işer gibi döküp ferrari, maserati filan almış olmanın .ıçlarına boylu boyunca kaçmış olduğunun farkına değilken ve bizim mütevazi, gırtlağa kadar borçlan alınmış hatta borcu daha bitmemiş arabalarımıza süpermarket arabası muamelesi yapan bakışlarıyla beklerken, (otobüs ya da dolmuştayken zaten görünmez oluyoruz bunlara , bunu geçiniz) işte o anda tek hamlede yakalarından tutulup pencereden çekilip alınabilirler örneğin.. Aha durdukları an, aha bunların aşil topuğu ablacım, ilim irfanımız evvela bu olmalı, gelecek günlere akıl sağlığı yerinde kalmış çocuklar bırakmak amacıylan.

Başka bir önerim de tam yanınızdan geçerken, içinizden şöyle şeyler demek oluyor ki, şöyle çeşitleniyor: ”Tamam, buna tuğla düşsün şimdi, bak bunun da lastiği patlasın, o egsoz .ötünde ötsün, anahtarım oyma sanatını çok sever bakın nasıl da inceden çalışmış kapınızda çok hoş bir eser di mi?…” gibi. Hayır sen öttürmeyi seviyorsun diye biz bütün şehir niye eziyet çeker durumdayız ki, anlamadım gitti.. Tek anladığımsa topuğunun altındaki pedala ya da eline aldığın sapa (yarış motorunun tabi, yanlış anlaşılmasın, öyle sap sende nerdeeee?) sıkışmış egolara, “dur” deme zamanının çoktaaan geldiği..Hatta geçtiği bile. Üstelik teğet de değil..

Kalp tıkar hamburgerleri löp löp yutmaktan kaçınmayan, en basiti havadaki egzosun bile insan vücuduna etkilerini niyeyse kavrayamayan ve asıl büyük bela hormonlu, genetiğiyle oynanmış sebze meyvelerle haşır neşirken yandan gelen dumandan “aman kanser” diye niye bu kadar korktuğunu bir türlü anlayamadığım ödlek ötesi ecnebilerin gerzek fan fin fon kanunlarıyla güya havamızı temizlediğini sanan ve fakat bu kanununu kimsenin .ıçına sallamadığı ve elbetteki sallamayacağı hükümet, (bir kahveye girip, burada sigara içilmez, halka açık yerlerde yasak, dışarda için”diyenin alnını karışlarım tabi alnı kırılmamış olarak kalırsa) “asıl ve öncelikle bu sefilliğe, hani şu öttürmelere bir son verebilir mi ?” acaba? Benim adım hıdır, diyeceğim budur, ki çokca af buyursunlar, bunlardan kafamızı kurtarıp şehrimizi de temizleyebilirler mi, yoksa dokunulamayanların dokunmadığı şahsiyetler mi dir bu öttürenler, “”yeşil” bir taşla çok kuş vurulduğundan mıdır yani aynı zamanda: “zaten halkın kafası artık iyice sütlaç, gürültüden hiç düşünemez olsunlar” mı amaçlanmaktadır bu gürültü ve stres merkez üslerine her daim ve ihtiyaca göre ferrari, lamborgini, ohha yaklaşık 2 milyon avro basılmış bugatti filan öttürme izni vermek?
“Yok ya ne alaka?” demezlerse yine pek pişkince ve gözümüzün içine baka baka, ben de tutarım o zaman bir kenarından. Yormam zaten azıcık olan beyinciklerini, kuş gribinde mikrobu kırmak için çuval çuval yaktıkları tavuklar örnek teşkil edebilir kendilerine, bize çok ediyor çünkü. Ayrıca “yemyeşil” bir ormandayız ya “yap kanunu sen de öttür” hesabı, bu yollardaki öttürmeler için de bir kanun yapabilirler mesela, tabi kardeşim şu T.C. ormanı artık adeta onların tapulu malı değil mi, şöyle en ağır cezalısından bir iki kanun da bizim için attırıverdiler mi araya bitti gitti. Hem bak çok da sevecekler şimdi bu bölümü, hazır anayasa değişecekken kutlu doğum haftasıyla paralel olaraktan, ilk uyarı kafaya üç odun, ikinci uyarı kol kırma, yola gelmezse toprağa gömüp taşlama olabilir mesela öttürenlerle ilgili cezai seçenekler..Ne yani, yeminlen söyle bak, son derece pratik değil mi?
Hem, korku filmi gibi işleri için; medya, yazar, vekil, vezir, şeyh, işadamı birleşip topyekün sistem değiştirmek yolunda boşa debeleneceklerine, asıl bunu yapsınlar derim ben valla, susturucu taksınlar bu yol, toplum ve kafa mikroplarına, en güzelinden hayır duamızı alırlar bolca..

Ben sen o komşular falan hesapla, kaç sokak var cadde var İstanbul’da bir de bunu hesapla, hepsini alt alta koy şimdi toptan hesapla ve gör bakalım kaç dua edermiş.. Anladın mı, çok eder, milyon kere milyon eder, böylece bir yandan kendilerine okkalı okkalı bela savrulmamış oluyorken bir yandan da defterlerinde daha çok sevap birikir azalan borçlar çoğalan değerlerss hesabı, bonus monusla da durumu idare ettiler mi, tamam, gelsin cenette dötü yaymaca.. Her yıl yollarda oluk oluk eziyet ve katl ettikleri koyun, koç, boğanın filan da sırtına binmelerine gerek kalmas sırattan karşıya geçerken , onca duayla pehheeeey adeta uçarlar karşıya..Amaaaan, sevaplar sevaplarrr, öbek öbek dualarrrla incecik sırattan tüy gibi, tek damla ter dökmeden yürü git işte.. Ama etkilemiş olmayayım kendilerini ben şimdi, çünkü bir de “fani” de olsa hayat gerçeği var kendileri fani olduğunu bilemeseler dahi, Genel’de “üzerinde kalemle oynanmış” Yüzde 47’nin, Yerel’de de elektrikleri filan keserek elli dolapla anca yüzde 38’in yüzde kaçı öttürülecek Ferrari, hatta zincirleme uzayan fener, pırlanta, gemi, hepsini bizim hayır dualarıyla vurdun mu kağıda kaça kaç gelir, hesaplamak da şart tabi..
Ama unutmadan son bişiy; az kıpraşsa “darbeciler” diye fişlenmekten artık bıkıp illallah edenler , inşallah “ölüm ölüm bir ölüm be” diye toplaşıp sırasıyla, ”motorunu, arabasını”, sonra “cebindekileri” en son da çok şiddetli biçimde “borusunu” öttürenleri feci öttürenler olarak aramıza tekrar dönebilirler yakında, önce davranmak lasım, ki kaçmasın bizim dualar o hesaba, uyarmış olayım bir bakıma…

Cümleten selamlarrrrs,
Kirpikli Hücre

Sünnet

Kestirdim, çok rahatım özetlen..Gerçi beni öyle şam şebeği gibi giydirip arabalarla gezdiren, tırnak kadar deri için davul zurna eşliğinde dünya aleme abuk sabuk ilan eden, yesen yenmez eksen ekilmez, bir halta yaramaz buruşuk bir şeyi kestik attık eylemi için niyeyse kucak kucak hediye getiren, para takan filan olmadı,..Gayet sessizce hallettik benimkini, sessizce dediysem, ben çok bağırdım ama kimse duymadı diyeyim yani. Bizimkiler konu komşuya, akrabaya, eşe dosta hatta ohha tüm şehre gururla duyurmadılar bu işi, böyle bir sessizlik işte , kol kırıldığı gibi aynen yen içinde kaldı, o gündür bu gündür kırık ve yen içinde yaşayıp gidiyoruz öyle..Çok kullanışlı oldu bu toptan yokluk, memnunum ben böyle.

Çünkü bir kere, orgazm taklidi yapacan diye kasmıyorsun kendini..Üstündeki, altındaki, yanındaki hatta arkandaki biliyor ki, yok. Böylece yalan da yok, dolan da yok..Dürüst dürüst, efendi gibi yapıp bitiriyoruz işi..Bak mesela klozet konuşuyor mu senlen, konuşmuyor, soruyor musun nasıl iyi miydi diye, öyle durup duruyor da sen gayetlen .ıçıp kalkıyorsun üstünden, gıkı çıkmıyor, öyle gibi..

Dolayısıylan ne oluyor, adamlarımız uğraşmadığından yorulmuyor, yorulmadığından da sanki büyük bir iş yapmış gibi öküzcesine sızıp kalmıyor…Hem büyüktü, küçüktü, yaptık yapamadık, erkekliğimiz var yok, tutturduk tutturamadık, tüh erkendi, özür dilerim kafam karışık filan gibi sorunlar da ortadan kalkıyor..Ne sırtını okşayacan artık ,amaan şimdi bu bunu kompleks yapar diye koftiden anlayışlı pozlar takınıp, “önemli değil aşkım” filan diyerekten.Çünkü adamlars , bunalıma sürüklenmiyor..Düşün bak, onda zaten ezelden beri hiç olmayan şey artık sende de yok,o rahat sen rahat..kafalar rahat olduğundan kavga yok gürültü yok.. Aileler de böylece kurtulmuş oluyor. İlişkiler mis.

Bak bir de şu var.Erkek erkeğe toplaşıp, inceden inceye “benimki efsane” “yok ya, sen asıl benimkini dinle” gibi mesaclar içeren , “abi hatunu kaç posta..” gibimsi çok şizofrenik pek manidar muhabbetler de bıçak gibi kesiliyor.Yapsan ne olacak ki?..Aha kadınlar dönmüş mermere, ruhları kalmamış, düttüm düterim desen kaç yazar, duymuyor ki, sinek mi düştü, ayı mı pençeledi?….. Ve tabi sonuçta “Ananı, avradını”, gibi hep de erkek yapar, kadın yapılır cinsi küfürler de sülalecek son buluyor.. Böylece namuslarrrr topluca kurtuluyor ki, kavga, bıçak, dövüş, yumruklaşma filana da son, töre cinayetleri bile son bulmazsa iki gözüm kör olsun yani...Devamında ne oluyor peki fm?..Toplum normale dönüyor..Kahvelerde, meyhanelerde barlarda toplum sağlığı, vatandaşlık bilinci, çevreye saygı gibi konuşmalar faslına geçiliyor.. Hepimizde adeta kuş gibi bir hafiflik, tüy gibi bir uçuşmaklık…

Ayrıca hiç de kızmıyorum Cankuş ben bu: “allah allaaah, işi gücü bırakmış Türkiye’yi kıvama getirecem diye dötü başı dağıtmış parlamentosuna, cahil cühela araplarla karıştırdığı Türk kadının bacak arasını da taşıyan” ecnebilere. Kızma sen de. Haklı onlar. Değil mi ki, onca hakkını, çiçek gibi cumhuriyetini elinin tersiylen itip de Ilımlı İslam, Avura Birliği filan diye diye zokayı yutup gitgide Araplaştın, bak mesela nasıl da karardın,ne güsel.. Büründün örtülere,beynin bile büründü, mazlumlara son diye .ötünü yırtıp oku bitir üniversiteyi de otur evinde kocana sakla eğitimini ve tependen çıkan kılları,mutlaka yap bunu herkes çok meraklı çünkü senin kıllarına..Baksana ülkede okuldan hastaneden çok cami var, daha da lazım, kapatın okulları gitsin, yok bir lüzumu.Doktor da şart değil hem, okursun üflersin geçti de bitti maaşallah işte.. Üstelik, evrim mevrim ne konuşacaz artık, manyaklaşmayın öyle maymun, dinazor filan diye daha fazla, var mı böyle bir cehalet, hepimiz ademle havva’dan geliyoruz, bitti yok gerisi, o yüzden ben 2 kardeşin çocuğu oluyorum, tüm dünya öyle, herkes ensest tohumu..

Tam da onların görmek istediği gibisin yani,ne demiş Nazım Usta:Canım kardeşim, hah işte osun sen, baksana üstünde kaç bin dolarlık kıyafetler de olsa olmuyor, dünya liderlerini geçtim, arap liderlerinin cillop gibi karılarının yanında evlerine temizliğe gider gibisin, sana çok yakışıyor Araptan daha Arap olmak.. O yüzden haklı bu ecnebiler..Olmadıysa da olur yakında hayırlısıylan, sen hiç sıkma o tatlı canını.. Yok ya, zaten ne yırtacaz artık kendimizi karrrdeşim, salak mıyız biz, Çağdaş Türk kadını, , Ata’nın evlatları, oku çalış, bilim, spor, sanat, özgürlük bağımsızlık filan diye..80 küsur yıl, dedik dedik de ne oldu?... Otur artık köşende, kestir gitsin..

Yani, davsiye ediyor ve testekliyorum ben bu kadınlara sünnet, ikizlere takke, zikime döt sorunsalını. Mutlaka yapılsın böyle şeyler. Çok vitaminli, sağlığa da çoook faydalı.

Cümleten iyi uykularrrrrrrs,
Kirpikli hücre

Siesay İzmir

Fırladım odadan..Gece saat resmi olarak 12.00’yi geçmiş...Aynı anda annemle babam da fırlamışlar..Kapı güm güm güm yumruklanmakta..”Ne oluyor?” diye kapıya hamlettik..”Kimsiniz?” diyor babam cevap yok..Habire güm de güm..Bir de zil başladı mı, dan dan çalmaya?..Bizde renk kül..Babam bağırıyor “Kimsiniz kimsiniz?”, annem sinmiş, ben diafona basıyorum..Basıyorum “Kadir abi” diyorum ses yok..Normalde bastın mı hemen cevap verir..Bu arada onca dan dun yetmiyormuş gibi bir de dışarda boğuk boğuk konuşmalar..Allah dedik, kapıya dayandı delinin biri.

Tıfılken Agatha Christie’yle başlayıp , günümüzde tüm siesayları hatmetmekle kalmayıp, yeryüzünde çekilmiş (ve çekilecek olanları da takip ederek) ne kadar cinayet ve korku filmi varsa yutma ve hatta .okunu çıkarma vaziyetinde olduğumdan,yazıyorum artık sayfa sayfa: “aman açma baba elindeki bıçağı saplayıverir (nerden biliyorsun elinde ne var?) , uyuşturucuyu çekip çekip dayandı bu kesicek hepimizi (kardeşim nerden biliyorsun içti mi ne çekti?), kalabalık olabilirler (allah allah, yaklaşık kaç kişi?), akıl hastası bu (o kadar da emin yani) “ falan filan diye..

Tam da, yaşanmış bir olayı anlatan ve kapının güm güm diye yumruklandığı sahneler içeren ” Strangers” diye bir filmi seyredeli olmuş mu bir-iki hafta?..Olmuuuş..Atmış mı bende iyice yusufçuklar? Atmııış.Ne oldu ablacım, her filmde yaptığın gibi bunda da “heh heee, bu da beni korkutamadı,çok salak bir film, nesinden korkarlar bunun” filan diye konuşmuyor muydun?..Konuşuyordun, öyle pabuç kadar dil..Al sana işte..

Ben diafonu kurcalaya, babam bağıra, kapı gümleye,zil çala, annem de durduğu yerde gitgide küçüledursun , bir an baktım ki o panikle kapıcı Kadir abiyle değil otomatla konuşuyorum kaç dakikadır.. “Polis çağırıcam ben” dedim koştum telefona, vatan kurtaran şabanım ya, hem daha fazla zaman kaybetmemek lasım, onca film onca tecrübe var, pardon yani..Fakat, o kadar alışmışız ki filmlerden, bak beynimize nasıl işlemiş, en azından benim işlemiş, 911 çeviriyorum..Hııı oldu, burası İzmir-Alsancak değil, New York- Manhattan tabi, helikopterle gelip inerler de şimdi çatıdan, pencereden girip kurtarırlar sizi. Tabi tabi..Güç bela 155’i hatırladım o hengamede...Ben:”Memur bey, yardım edin, kapımıza biri dayandı”..Gayet rahat telefonu açan polisin sesi birden değişti, biraz arkayı dinledi, baktı ki cidden ortalık yıkılıyor..Polis acele acele “Tamam, hanımefendi, hemen adresi verin”..Fakat gel gör ki bende adres yok, adeta uçmuş..

Polis:”Adres, Adresi verin”..Ben:”Yadigar apartmanı.” ..diyorum diyorum, gerisini çıkaramıyorum..Yok abi aklımda sadece İstanbul adresim var, o anda unuttum annemlerin adresini..Polis: “Hangi sokak, numara kaç, hanımefendi” diyor..Beyin boş bende..O arada da bak şimdi, panik insana neler yaptırıyor, babamı bir gördüm ki , dayamış ağzını kapının kenarındaki ince boşluğa ellerini de iki yanına kapamış, lafları uzatarak ve heceleyerek bağırıyor: “Kim-siiiin, ne istiiiiyor-suuun, ne-deeen kapıyı çalıyor-suuuun?” diyerekten..Belki sesimi böyle duyururum hesabı, hey yarabbi.En nihayet annem kendi sesini bulup numarayı filan bana bağırdı da polise öyle söyleyebildim tam adresi..

Biraz daha geçti, ne kadar bilmiyorum, durdu kapı zil..Bekledik öyle az daha sıram sıram titreye ede..Babam “açıyorum artık” diyor, ben iyice havaya girmişim “açma, numara yapabilirler, açınca dalarlar içeri”diye bağırıyorum,.Babam “açıyorum kızım tamam artık” diyor..Ben “açma” diye kapıya hücum ediyorum..En nihayetinde bir konuşmalar duyuldu, polis telsizi filan da kapıdan öyle çekildim..

Açtık ama ben hala her ihtimale karşı alarmda bekliyorum..Manzara şu: Genç, nefes nefese bir polis..(Belli ki altı katı koşarak çıkmış)..Az önce otomat muamelesi yaptığım sevgili Kadir abi..Arkasında uyuz yönetici..Onun yanında kir pas kan ter içinde iki işçi abi..Kafayı uzatınca görülen, yukarı doğru uzamış, bir ucu annemin kapıdaki çok sevdiği ekmek, gazete filan konulan sepetini koparıp atmış, duvarı da paralamış eşşek kadar bir kanepe..Üst kattan inen merdivenlerin başında sıralanmış tanımadığımız bir erkek ve bir kadın, kızmışlar bize, duruşları öyle..

Mesele de şu:8. Kattaki kiracı taşınıyor..Bu iki işçi abimiz de, sırtlamışlar kanapeyi indiriyorlar, tam bizim kapıdan dönüp aşağı kata geçecez derken geçememişler..Kanape dönmemiş..Sıkışmışlar..O arada da kanepe şeytan işi gibi gel, bizim zile dayan..Sırtlanan abinin de ağırlıktan sesi çıkamamış, üstünde onca ağırlık varken, bizim kapıyı yumruklarmış, açsınlar da döndürelim diye.. Onunki de kafa yani..Biz de o sırada içerde saf saf bağırıp, film yapıyoruz işte..
Polis, adamlara bağırıyor “Yavaş olun biraz, bakın nasıl korkutmuşsunuz insanları” diye..Ben rezil olmuşum, memur beyden özür diliyorum, boşuna çağırdım diye..Saolsun bana “rica ederim ne demek, vazifemiz” diye cevap verip adamlara bağırmaya devam, arada da telsizle bilgi veriyor..Babam yönetici ve Kadir abiye olanı biteni anlatıyor, merdivendeki adamla kadın “ ne oldu ki, niye bu kadar büyütüyorsunuz?” diye gerilmiş konuşuyorlar ki hala durumu anlayamamışlar, annem onlara “ama lütfen bakın..” diye anlatma gayreti içinde..Ama en güzeli işçi abiler, bize “kusura bakmayasanız” diyip laflar uzadıkça “hadi artık ..ktirip gitseler de biz de işimize devam etsek, daha çok eşya var” der gibi suratlarla beklemedeler..Ekmek parası tabi..

Neyse sonra annem bir tansiyon ilacı attı..Babama su içirdik, yaş yetmiş çünkü..Ben, kendimi koydum bir yana, aklımda hala babamın kapıya yapışmış o hali, gül gül içim çıktı da huzuru öyle sabitledim kendime anca..Üzüldük ama sonra, hele ben polisi aradım diye daha da üzüldüm..Düşün bak, o saatte kim eşya taşır ki?..” Gece gece kimbilir neyden kaçıyorlarsa artık, bankadan mı, icradan mı, kredi kartından mı yazık yani, demek ondan kızdılar bu kadar, keşke önceden haber verselerdi” dedik durduk, biz de yaşadık en kallavisini zamanında, halden anlarız yani..
Teğet geçenlere bacağım kadar..hmmm..selamlarsssssss,

kirpikli hücre